31 Aralık 2009 Perşembe

wave goodbye to 2009

çılgın partilerde fink atmadan evvel yeni yılınızı kutliyim dedim. herkesin dayanılmaz hafiflikte ve neşeli bi yıl geçirmesi, süper bi sevgili, muhteşem bi iş veya okul hayatı, ailede herkesin sağlıklı olması falan gibi dileklerim var.

26 Aralık 2009 Cumartesi

no barbie yes kitchen


karnım açken oturmaya gelen misafiri sevmiyorum. yakın zamanda başıboş evime yalnızlık giderici faktör olarak annem geldi. hoş da geldi. evi barkı topladı, üç beş kap yemek pişirdi, ortalığı sildi süpürdü, bir de ben yokken bile evden ses gelebiliyor olması güzel. fakat annem aşırı sosyal bir kadın. seviyor öyle laflasın, kaynaşsın. geleli üç gün ya oldu ya olmadı, üst kattaki teyzeyle ahbaplık kurmuş da teyzeyi kahveye çağırmış bile. ki ben bu teyzenin varlığından yirmi dakika öncesine kadar haberdar değildim. kırk yılın başı bir cumartesi akşamını anamın dizi dibinde geçireyim dedim, yemeğimi evde yerim, bir de dvd çakarım güzelinden, yanına da bira açtım mı nefis olur, anam bana portakal soyar yedirir dedim, başıma gelene bak. çıktı geldi teyze kahveye, ne yemek hazırlayan var ne "yavrum acıkmadın mı daha?" diyen. lan teyze mınakoyim senin, evine dönsene sen, çocuklar yemek bekler, ailece sefil olduk senin yüzünden. açım lan! beni ufak tefek gördün diye karamürsel sepeti mi sandın, "ay bu yemek yemez zaten fotosentezle beslense yeter, kolları söğüt dalı, parmakları çam iğnesi kalınlığında" mı dedin, yahut uzun bacaklı bir kimseyim diye barbie gibi memesi götünden büyük, baseni göğüs kafesinden daha dar bi yaratık olduğumu mu düşündün bilemiyorum teyze! fakat yemek yiyemedikçe, analı kızlı oturamadıkça internette gezinmekten libidom da yükseldi. bak artık farz oldu sabah beri anlata anlata bitiremediğin mühendis oğluna tecavüz etmek. hem mavi de gözlüymüş, uyum içinde gezeriz artık, underworld'deki viktor gibi bebelerimiz olur! ben bu kadar fanteziyi yazıyorum fakat teyze hala civardaki kiralık ev fiyatlarından bahsederek içimi yiyor! sayende hem karnım aç, hem gözüm gönlüm teyze! o içimdeki black metalci barbie'nin kafası sana, ken'i bana girsin istiyorum! siktir git artık!

22 Aralık 2009 Salı

kahpe iphone, göt blog


uzunca bi ara verdim yazmaya ancak mevzu "ah çok yoğunum timetable'ım olmayan beynimi sikiyor" havalarımdan kaynaklı değil. gezdim tozdum geldim arkadaşlar. bu üçlemenin hemen arkasından aklımıza gelen "veni vidi vici" sözüyle rahmetli jül sezar'ı anıyor, "aldım verdim ben seni yendim" şeklinde seyreden takıma adam seçmecelerimizi de yad etmeden geçmiyoruz.

izmir, eskişehir, istanbul şeklinde hipotenüs uzunluğu belirsiz bir üçgen çizdim ortalıklarda yokken. her şey güzeldi, ahbap, dost, akraba falan derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım gibi, internet bağımlısı olmadığımı da kendime ispat ettim. örneğin ıssız adaya düşsem "ah cep telefonum olsaydı" derim tabi normal bi insan olarak ancak yanımda sayid gibi haberleşmeyi dumandan skype seviyesine altmış saniyede getirebilecek bir kimse olsa buna da "hayır" demem, neden diyeyim? internetten bağımsız yaşayabiliyorum manasında yani. misal twitter denen şeye üye olmama rağmen bir tek tweet'imi bulamazsınız. neden? çünkü ben öyle sms çek adamı değilim. dolayısıyla da öyle sınırlı sayıda karakterle yapamam. mizacıma ters bi kere. karakteri sınırlı olan her şeye kılım. "aşkım ben yatıyorum" mesajı atan, sıçmaya gitse sevgilisine rapor eden karılara da ayrıca kılım. bir de elinden iphone'unu düşürmeyen kokoşlar var ki kendilerinin IQ şelalesi olduğuna bu seyahatlerde ziyadesiyle kanaat getirdim. (şelale: içinden suların fışkırdığı fakat pratikte hiçbir fayda sağlamayan doğal olaylar bütünü.) thomas edison'dan bu yana geliştirilmiş hiçbir cihazı bir erkek yardımı olmadan kullanamayan bu kadınlara iphone hediye eden zihniyetin de amına koyim. hediye edildiğini varsayıyorum çünkü kendileri iphone alabilecek imkan ve kabiliyette değiller: onca fonksiyona sahip karmaşık görünümlü ve pahada ağır bir şeyi kullanamayacaksan alma - aldırtma! ha zaten bir apple ürünü ne kadar karmaşık olabilir, gerizekalı amerikan toplumuna hitap etmek üzere piyasaya sürülüyorlar neticede! bunu da bana iphone alan olmadı diye kıskandığımdan söylemiyorum, sadece iphone'ları bozulursa kendileri tamir edemezler diye üzüldüğümden söylüyorum.

tespitlerim bu kadarla sınırlı değil tabii. ben yokken blog camiasındaki kendi çapında pasta ünlüler twitter'daki gerçek ünlülerin seviyesine erişmişler - yok efendim 1517 tane (ridaniye) follower yapmalar, yok birbirlerine bloglardan laf atmalar, karılara ince ince yazmalar, heriflere gösterip vermemeler - n'oluyor olm? blog camiası resmen göt olmuş. müge anlı'ya "öküz gibisin" diyen seda sayan'dan farkımız kalmamış! iki dakika ortadan kaybolalım belki bi kısmet çıkar dedik, anında satmışsınız, benim buraları boşlamışsınız! derhal yılbaşı hediyesi olarak levi's'ın çıkarttığı asker künyesi şeklindeki dijital saatten hediye etmezseniz ve sene sonuna kadar en az 85 follower görmezsem fena küserim. valla bozulursa kendim tamir edicem, söz.

son dakka golü: brittany murphy de ölmüş ya. hayat ne tuhaf vapurlar filan.

20 Ekim 2009 Salı

sanat için memelerini açan rahibe


hayır başlıktaki kadın ben diilim. ancak maymun iştahım bu kez de beni resim aşkına yöneltti ve resimdeki teyzeyi karakalem çalışmak istencindeyim. gerçi bi kalemim olsa başka türlü çalışabilirdim ama kırtasiyede satılanlarla idare edicez artık. evet, bu kez de sanat uğruna domaldım arkadaşlar. evet evet yaptım bunu. kendimi kurban edeceğim yeni kabileler arayışında, camiadan sürgün edilmiş bir küçük iskender havasındayım. sayko komşular silsilesiyle deneyimlediğim küçük çaplı maceraperest arayışlardan sonra, kendimi sanata adamış bulunuyorum ve okulun açtığı resim kursunun da ilk toplantısı bugündü. sosyalleşme çabalarım ergenlikteki "babam gömleği giyen salaş kız" ekolünün örneklerinden olmam nedeniyle biraz geç kalmış olabilir, ve fakat kurstaki tipler kadar vahim sayılmam. örneğin bonus kafalı neşe abidesi hatun ve yanındaki birdirbir oynamaya müsait yavşaklıktaki herif gibi olsam kendimi atakule'den atardım muhtemelen. bunlar fen edebiyat fakültesindenlermiş. yarın öbür gün büyüyüp laboratuarlara kapansalar deney fareleri olsun, cıva olsun her türlü canlı ve doğal kaynağın kendilerinden koşarak uzaklaşacağına eminim. kolu dövmeli olup sırtına kokoş yeleği (sırtı dantelli) giyen gotik karı ise ingilizce öğretmeniymiş fakat ben öğrencisi olsam onu sallamazdım. okulun emekli hocalarından botoks mucizesi teyzeler de var aralarda. bunların yavruları amerikalarda eğitimler almışlar, kendileri de diplomat kocayla gezmekten sıkılıp kendilerini el emeğine göz nuruna vermişler. gossip girl episode 1782 kıvamında çocuklarla uğraş uğraş nereye kadar tabi. bu arada hocalar da okulun eski güzel sanatlar mezunlarındanmış. genç bi karı - koca bunlar. yalnız toplantının yapılacağı salona girince ortamdaki gerginlikten anladığım kadarıyla dün gece sevişememişler veya adam kadını aldatıyo. öyle bi ifade sezdim suratlarında. nereye gitsem peşimi bırakmayan antisosyal duruşum yine beni sosyalleşilmesi tehlikeli sonuçlar doğuracak bi ortama itti arkadaşlar. daha sonraki postları geciktirirsem kabız olduğumdan olmayacak bu, bunu bilin. ya yediğim bişi dokunmuştur veya çevre kurbanı genç kız olarak üçüncü sayfadayımdır. hakkınızı helal edin.

13 Ekim 2009 Salı

türbanlı kız fantezisi


sırf yalnızlıktan sıkıldığım için mahalledeki insanlarla konuşmaya başlamayı düşünüyorum. daha evvel komşuluk ilişkileri namına bir adım atmışlığım olmasa da, karşı penceredeki iri memeli kadının pakize suda'ya benzediğini farkedip fantastik düşüncelere daldım. meşhur olmamı sağlayabilir. ayrıca hemen yakınındaki yağız delikanlı da "ezel" adlı "garez" kıvamlı dizide kenan imirzalıoğlu'nun evrimleşmemiş halini oynayan bebeye benzemiyor değil. üstelik de geçen gün bakkaldan sigara ve tonik almış eve dönüyordum ki karşılaştık kendisiylen; gülümsedi, selam verdi. mahalledeki her kıza gülümsüyo olma ihtimaline karşı havamı bozmadan kafamla karşılık verdim ancak şimdilik kafa atmak veya kafamı göğsüne yaslamak gibi uç sevdalarda olmamayı yeğliyorum. pakize suda teyzeyle ise daha sıcak ilişkilere girebilir, gençliğinde pamela anderson'dan çaktığı kıyafetleri felan varsa onları ödünç alıp yağız delikanlıyla samimiyeti artırdığım vakit kullanabilirim. belki bana esra erol'la izdivaç kıvamında öğütler bile verir. bir cami dolusu türbanlı kızın oturduğu eve ise pek uğramayı düşünmüyorum zira her akşam kapının önüne koydukları çöplerden mikrop saçtıkları düşünülürse evin içinin umumi heladan farkı olmadığı kanaatindeyim. ancak pakize suda teyzeyle bu kızları bi şekilde tanıştırabilirsem bambaşka kombinezonlar (kombinasyon manasında ve değil) çıkabilir ortaya - ki bu da seyirlik olur, sıkıcı akşamlar şenlenir a dostlar.

1 Ekim 2009 Perşembe

kristen pfaff


al sana bir 27 daha. ben bunun courtney love'ın ikinci bok yemesi olduğunu düşünüyorum ancak "if you're doing lines, you're doing lines" abicim. başka açıklaması yok. kurt'ün acısına dayanamamış da olabilir. sevişiyolardır kesin. neyse arkasından konuşmak olmaz, rahmet, toprak bol.

bottleham


dilimde bi uyuşma, kafada inceden bi dönüşler. klavyede ufak tefek sorunlar. evet, bunlar bizi bugün ilgilendiren detaylar sevgili arkadaşlar, zira uzun zaman sonra alkol almanın bünyedeki etkisi çıplak ayak bungee jumping yapmak gibi oldu. ha derseniz ki "bungee jumping yapan adamın ayağında postal olacak değil ya", olabilir dostlar olabilir. adam marjinal ruhu da "metalciyim ben röaaah" biçiminde seyrediyorsa neden olmasın. ha çıplak ayak olmanın zararını büyükler bilir. ya da kesin biliyolar. zira rahmetli nenem "yavrum çpılak ayak gezme" derdi hep, kesin bi bildiği vardı. o değil de ben yazdıkça gıcırdayan şu "bürosit" tipi koltuk beni gece gece hasta etti, yemin billah koyucam kapının önüne! ancak "temiz çankaya için çöpler 9'da" kampanyasından dolayı şimdi koysam 20 saatten önce kimse almayacak, öyleyse bi gereği yok diye düşündüm. üstelik bunların hepsinin yalnızca 30 saniye sürdüğünü düşünürsek hemen sipariş vermeli ve homdromdan faydalanmalıyız. kredi kartınıza bikaç taksit. sanırım herkesin çocuk olduğu halde ev arkadaşıyla yaşadığı bir dünya istiyorum. ediyle büdünün biz ergenken gerizekalı gibi görünen diyaloglarının ne kadar anlamlı olduğunu count dracula evlerine yatılı misafir olarak gelince anladım. ya da sarhoşum bilemiyorum artık.

not: bottleham bettlehem gibi değil mi sanki?
bidaha not: ekim gelmiş, üzüldüm lan bi an.

29 Eylül 2009 Salı

belts up!

benim olsun mu dedirten converse #3

per yngve ohlin


ah be yavrum insan kendini şu kılığa niye sokar, hadi soktun, "dead" diye nickname alıp kendi kaderine kendi elinle sıçmanın alemi neydi? 1991'de 22 yaşındayken cörttenek intihar edersin; sonuç: dağılan beynin albüm kapağı olur. ha gerçi o albüm arkadaşlarına ayrıca kapak olur da neyse. rahmet okuyoruz pagan usülü.

28 Eylül 2009 Pazartesi

superhero arrested?



içimde bi süper kahraman olduğuna inanıyorum ben. hatta bütün blog yazarlarının içlerinde birer süper kahraman olduğuna inanmakla kalmayıp bazen bu adamların gizli kimliklerle yazan ünlü kişiler olduğunu düşünüp heyecanlanıyorum. tabi bir stephen hawking'in blog yazıp, ne bileyim "erkekler mi daha zeki, kadınlar mı ahah" diye başlık atmasını filan beklemiyorum ya da içimdeki peter parker'ın charlie brown talihsizliğinde bir moron olmadığını da biliyorum. da işte böyle inceden sıradışı takılan ve reina yerine - misal - mojo'da felan takılan adamların yazıp yazıp bloglardan karı düşürdüğü hissine kapılmıyor değilim yer yer. hatta demin düşündüm de, beni izleyen adamlardan biri meşhurmuş da böyle beni keşfediyormuş, "allam ne kadar vakit kaybetmişiz, genç yeteneklere şans verelim" diye haykırarak reklam ajanslarına felan koşuyormuş. nası heyecanlandım anlatamam. hii düşünsene, çillerimle meşhur olan bi reklam kızı olurmuşum ben veya çok güzel yazıyorum diye kafadan pulitzer'e aday felan. olanlar nası oluyo beaaabi. tamam o kadar değilse de 5N1K'ya filan konuk olurum, nedir ki. bak mesela asethuan'dan şüpheliyim, bence o aslında hafiften sakallı, boynunda fuları, elinde piposuyla gezen vincent price'ın çağdaş bi yorumu diye nitelendirebileceğimiz bi arkadaş. tutku moruğu diye bi abimiz var bi de, bi milyon tane sitesi olup kaç tanesinden hangilerine link var belli olmayan, zaman zaman da iddialı yorumlarıyla göz dolduran bi abi. onun da söylemleri bi atilla atalay havasında gibi veya karl marx sakalı ve bira göbeğiyle nevizade'de atıp tutan çizer abilerden olabilir. fakat ben en çok TC kimlikli şahıstan çekiniyorum. tecavüzcü coşkun mudur, devlet baba mıdır, bir bbg hissi veriyor bana. gavurlar "big brother is watching you" diyor ya, o şekil. zaten TC private photo diyip görünmezlik spreyi sıkmış, blogu desen var mı bilmiyoruz. yetkililerden açıklama bekliyorum ben. hayır korkuyorum genç yaşta başıma bi iş gelicek, meşhur olucam derken kötü yola düşer miyim, nuri alço blog yazarı olabilir mi, bi pastaya kaç çilek sığar gibi sorularla kafam allak bullak. napıciiz izzet, yer gök etiyopyalı ruh halindeyim. bu sorularım cevaplanana kadar huzur yok bana. yok.

bayram değil, seyran değil


benim olsun mu dedirten converse #2

not: ölüm yıldönümü değil, doğumgünü değil, hiçbişey değil. nerden esti bilmiyorum fakat kurt cobain tribute bir çift converse de fena olmaz eski grunge günlerin hatrına.

kurt cobain


intihar eden her adamın / kadının ardından karısını / kocasını suçlamak bir gelenektir ve ben buna karşıyım; fakat courtney love kahpesi de yidi koç gibi kurt cobain'in ciğerini be. kesin yimiştir veya. 27 yaşında ölme ekolünün önemli isimlerindendi rahmetli. bi başkaydı canım.

27 Eylül 2009 Pazar

bul beni, buldum seni


benim olsun mu dedirten converse #1

26 Eylül 2009 Cumartesi

river phoenix


23 yaşındayken viper room adlı barda (ki johnny depp'in barı olur) bok yoluna giden rahmetli river phoenix, 90'ların tamamını görseydi depp'ten daha meşhur bir yıldız olabilir miydi acaba?

25 Eylül 2009 Cuma

cosmo kadını: aşk mı seks mi?


ben çocukken aşkla seksin aynı şey olduğunu sandım bi müddet. sonra öpüşmesi bol bi filmde "ah riçırd aşkla seksi birbirine karıştırmayalım lütfen!" diye şuh kahkahalar atan kadın, hayatımın şokunu yaşattı bana. halen bu konuda kafam biraz karışıktır nitekim. misal, "aşkın birey üzerindeki etkisi mi daha yoğundur, seksin mi?" deseler cevap veremem. fakat bugün bunları tartışmakta olan bir kız grubuyla aynı dolmuşta seyahat etmenin bilincine varmış bulunuyorum. hayırlı olsun. kız grubuna da bak sen dolmuşta neler tartışıyo. gerçi seslerini alçaltmayı akıl etmiş liseli yavrularımızdı bunlar, ancak ben kulağı keskin bi abla olduğumdan ve hemen önde oturduğumdan bütün olayı dinledim. ancak bi skim anlamadım arkadaşlar. ya insan fizyolojisi biz büyüyene kadar değişmiş ya da kızlarımız secret yöntemiyle cosmogirl gibi dergilere baka baka oldurmuşlar kendilerini. bunlar tabi benim bilinç seviyemin üstünde.

bi kere zaten birey dediğimiz kavramla alakalı bazı sorunlarım var benim. mesela bireysel ısınmaya olan inancını hepimize ispatlama gayesindeki apartman yöneticimiz gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farklarının yüksek olduğu coğrafi bilgiden habersiz, "kalorifer yerine hırka, kahrolsun merkezi ısıtmalı apartman mentalitesi" diyerek eli zkinde geziyor. bu durum, gerek havanın "ankaralılara yazdan kalma günler yaşatan" duruşu olsun, gerek aşk ve/veya seksin yardımıyla olsun, dışarıda feci ısınmış olan bireylerin eve gelip terli terli soğuk su içmelerine, daha sonra da buz gibi sarı odalarda oturarak bireysel hüzünlerini yaşamalarına, sabaha kadar aşksız yataklarında götü donan aynı bireylerinse osurmadan ısınamamalarına ve dolayısıyla toplu griplere yol açmaktadır.

ayrıca aynı durum, saba tümer gibi amele çavuşluğu yapan spiker arkadaşların domuz gribi gibi (gibi diyorum bak yanlış olmasın) olmalarına, şiştikçe şişmelerine sebebiyet vermektedir. harbiden nolmuş lan o kadına, geçen birinin blogunda gördüm de. hayır bi de severdim ben o karıyı, winona ryder'a benzetirdim inceden. ve fakat davut güloğlu'yla sevişmiş bi insanın johnny depp'le sevişmiş bi insandan farkının olacağı muhakkak. üstelik de winona hırsızlık yaparken yakalandı. saba tümer'in bişey yaparken yakalandığını sanmıyorum. en fazla bişey yapıyo süsü vermiştir. magazin karısı diy mi işte, yapmıştır kesin. bu arada magazin karısı falan ama, iclal aydın'ı ayrı tutarım hepsinden. kendisinin lafını, sözünü, kitabını, programını filan (küfredicem gibi oldu ama) bilmem, takip etmem ama taş gibi karıymış abi, yazın alaçatı'da kokoş mekanlardan birinde gördüm. ha derseniz ki, "sen ne arıyodun orda?" işte o an aşkın ve seksin birey üzerindeki yoğun etkisi derim, başka da bişey demem. inanıyorum ki hayatının erkeğini görünce yanaklarına al basan bir hanım evladı değilsen, senin de birey olarak aşka, sekse verdiğin reaksiyonlar alkolün etkisiyle düşürülen omuz dekoltesi, gülerken bir bacağı dizden kırıp ayakkabı topuğunu herkeslere gösterme, gülme bitişinde kafayı öne doğru kaykılıyor havası vererek herifin göğsüne doğru ittirme şeklinde olacaktır. bunları henüz yapmamış bir karıysan henüz karı değilsindir. sana bunlar yapılmadıysa daha herif olmamışsındır, senin aşkla seksle ne işin olur zaten okullar açıldı bak.

22 Eylül 2009 Salı

blogger sorunu


her şeyden birazın olduğu ama hiçbi şeyin tam olmadığı güzel yurdumuzda blogger nerdeyse bi haftadır ebemizi skti sevgili arkadaşlar. ben tabi burda blogger'da bulmuyorum suçu. bence onu yetiştiren anası babası blogger'dan daha suçlu. ama üzülmüyoruz. open dns'in sorunu çözdüğü bilimsel deneylerle kanıtlandı. daha önce verilen başka dns sunucularının bi boka yaramadığı, ancak şu anda bakıyor olmanız gereken resimdeki sunucunun on numara olduğu ispatlandı işte. yukarıda gördüğünüz resim ve benim buraya şakkır şakkır yazabiliyo olmam her şeyi açıklıyo. isviçreli bilimadamlarının da damına koyim. iki satır google search'ten ibaretmiş bütün mesele meğer.

ampul pipiler

olay basit. sigara içiyorum, içerken de pencereden dışarı bakıyorum. hep yaptığım bişeydir, dün de yaptım, bugün de, yine olsa yine yaparım. bunu yaparken karşı penceredeki yağız delikanlıyı kesmek, üst kattaki iri memeli kadını soyunurken görmek gibi bi maksadım da yok. efendice mutfak balkonunda durmuş sigara içiyorum. ayrıca yalan da söylemiyorum, mutfak balkonu pimapenle kapatılmış, dolayısıyla da bi penceresi var. neyse pencereydi, balkondu polemiğine girmek istemiyorum burda. dün işte, tam ben sigara içerken gökyüzünde tanımlanamayan bi nesne gördüm. vallahi de gördüm. böyle ucunda küçük bi ışığı olan, dikdörtgenle üçgen prizma arası bi şekli var filan. tam anlatamadım ama işte zaten onu tanımlanamayan nesne yapan şey de bu ya. fakat inceden pipiye de benziyor. "lan yanılıyo muyum acaba? daha evvel böyle bi pipi görmüş müydüm?" falan derken, birden gözlerimde bi ışık yandı söndü. zengin olabilirdim! herkese haber verebilir, daha da önemlisi gazetecileri felan çağırabilirdim. resmini çekmekle çekmemek arasında gidip gelirken olayın sevinciyle koşup herkeslerin ziline basmak, hem "bu gezegenimizin başına gelen en güzel şey" diye haykırmak hem de bu vesileyle bayramlarını kutlamak istedim. belki halimi gören yaşlı amcalar bayram harçlığı bile verirdi. düşünsene, televizyonlara filan çıkabilir, paranın damına koyabilir, hem zengin hem ünlü olabilirdim. bi an kendimi ufo araştırmaları belgeseli çekerek "en iyi yabancı film" ödülü aldığım oscar törenlerindeki konuşmamda hayal ettim. "ay ne giyerim acaba?" diyordum ki tam o anda, yolu aydınlatma amacıyla konmuş o lanet olası elektrik direği gündeme geldi. aslında gündem falan yalan, direk gözüme geldi abi. evet, karanlıkta gövdesini göremediğim, halbuki önümde dikilmekte olan beş metrelik elektrik direği, işlevini yerine getirmeye başlamıştı. işte o an anladım ki, gördüğüm şey bi gökcismi felan değil. pipi de değil. bildiğin lamba ulan! "vay mnakoyim, memlekette ne düzgün çalışıyo ki, bu çalışsın" dedim. zaten memleketteki pipilerin de çoğu çalışmıyordu ki her yerde "boyu mu işlevi mi?" sorusuyla mücadele eden bir sürü haydar dümen vardı. bilimsel keşif heyecanım bi yana, esas zengin olma hayalim orda bitti ya, o an bütün pipilerden soğudum. uzay desen zaten anlamıyorum ki sevsem. üstelik harçlık da toplayamamıştım. canım sıkıldı tabi. fakat olay orda bitmedi. bugün yine aynı pozisyonda, aynı yerde sigara içip dün başıma gelen olayı düşünürken, bu kez yanmakta olan aynı lamba sönüverdi. aynı lamba. söndü ulan! ama tam da sönmedi böyle. "gel beni gökcismi zannet" diyerek baktı bana manalı manalı. beş dakka sonra gelip orda sigara içiyo olsam, yine beni kandırcak itooluit. işte erkekler de böyledir sevgili kızlar, sen onu bütün azametiyle karşında duran bi ufo zannedersin, o ise 60'lık ampuldür, gece yatarken başucunda dursa ne durmasa ne. eğer yeterince salaksan ya da yanlış zamanda yanlış yerdeysen seni iki kere kandırabilir. kanmayın. hem zaten ortalık yeterince aydınlıksa bi ampule neden ihtiyacın olsun ki. kahrolsun edison. kahrolsun pipi görünümlü gökcisimleri.

19 Eylül 2009 Cumartesi

lost 6. sezon'da neler olacak?

hah. ben de tam bu noktadayım. bence jack'in de artık "fixing things" modundan çıkması ve "we have to go back kate" seviyesine gelmesi gerekiyor. ayrıca beş karış sakal, salya sümük ağlayan çekirdek gibi gözler de, o ilk sezondaki pratik zekalı, pozitif bilime inanan, asil doktor imajına sıçtı. işte sırf bu yüzden bile olabilir, bugün çok gerginim. yapmam gereken bir dolu iş var, bense burda oturmuş treasuremania'da aztek pelerini buldum diye sevinip eğleniyorum. hoş, eğleniyorum da denemez, vakit öldürüyorum sadece. çay veya kahve içersem daha da gerilirmişim gibi bir hisse kapılıyor olmasam kalkıp kettle'a su koyucam. aslında ona da üşeniyorum. kendi kendine su koyan kettle yapılsa ne güzel olur. yapılsın. hoşlandığın çocuğa kendi kendine açılan kalp nakli de artık tıp literatüründe yerini alsın. "2012 ile birlikte dünyanın sonu gelecek" mavalını habire empoze edenler acaba dünyanın tek hakimi (he-man gibi) olabilmek için verilen mücadelede şimdiden saf tutmuş birtakım gizli düşmanlar olabilir mi? olabilirse kamuoyu bu hususta bilinçlendirilsin. "ben tanrıya inanmıyorum ama bi güç var" cümlesini kuran herkes tahtaya 101, yo yo tam 108 kere "bir daha bu eşşekliği yaparsam kutup ayıları zksin beni" yazmakla cezalandırılsın. dünya barışını tehlikeye atan herkes, masturbasyon yaparken ebeveyne yakalanan çocuk utancını 24 saat yaşasın.

kadın blogları


envai çeşit karı her konuda fikir beyan eder oldu. meydanı boş bulan geliyor. diceksin ki "sen ne skime konuşuyosun dünkü bok?" ben dünkü bok değilim, dünkü bok anandır. neyse. hemen medyatik bi giriş yapalım. "aşk acısı çeken kadınlar daha mı iyi blog yazıyor?" bilmiyorum, lan ne biliyim. fakat şahsi fikrimi soracak olursanız aşk acısı çekip bunu aslanlar gibi bloguna yazabilen kadınları takdir ediyorum. aşk acısı çekip bunu iş toplantısında osuruğunu bastırmaya çalışır gibi saklamaya çalışan, makaraya kikiriye vurup sonra oyuncak ayısına sarılıp ağlayan kahpe kadınlardan hoşlanmıyorum. "komik kadın", "gülse birsel kadın", "partigörl" , "paris hilton" filan havalarında bi karakter yaratıp kendilerini bunun etrafında döndüre döndüre pazarlayan karılara kılım abi. sorsan "ıyş hiç de sevmem o karıyı" diye bok atarlar bilinen bütün komik veya selebriti kadınlara. bir de belirli gün ve haftalar üzerine yazı yazan ve doğan medya anlayışının ekmeğine yağ süren, ilkokul üç hayat bilgisi kitabı tadındaki blogculardan hoşlanmıyorum. kendi doğumgünü partisinin ya da 23 nisan'da atatürk'ün çocuklarla çekilmiş fotoğraflarından prim yapmaya çalışanlar gizli ibnedir bence. ayrıca kedi, köpek, bebek gibi sevgi nesnesi mefhumların resimlerini koyup "allaam ne kdr tatLıııı, yrm bn bnu :D" yazanlar da blog yazdıklarını sanıyolarsa, çok afedersin götümü yesinler. okumayalım lan bunları. ceza olsun. emocanlara ve ikoncanlara bi dur diyelim artık. evlerinin altına valmara filan yerleştirelim. "mck cnm bnm ay lav yu yhaa" yazan herkesi filistin askısında yirmi beş saat tutalım. ha bir de "şahsi fikrini sormadık ki" sikkoluğunu yapacak adam bir daha gelmesin buralara. görmiyim.

18 Eylül 2009 Cuma

iftar kafası


yukarıda gördüğünüz herif hayvanadam manifestosu uyarınca "böyle koca olmaz olsun" diye taglendi facebookta. aynı hayvanadamın bağlı olduğu bi grup var. bunlar şunlardır: üniversitenin ingilizcesini c ile, hatta ü ile yazan bi topluluk var ya, bence onlar bi web adresi filan verirken "ı yerine i yazıyosun" diye hatırlatmada bulunan teyzelerin çocukları. aslında teyzelerin daktilodan bilgisayara geçiş aşamasını çocukları vasıtasıylan tamamladıklarını göz önüne alırsak, ingilizce menü yazarken umlaut (yani tepesi iki noktalı harfler oluyo bunlar, benim kelime bilgim hepinizinkini döver taam mı?) harflerden faydalananlar bu teyzelerin çocukları diil de yeğenleri filan olabilir - belki de hiçbi alakaları yoktur. isviçreli bilimadamları, ki ben bi tane tanıyorum, bu konuda neler demiş bi bakalım.

didier camenzind (29): bonham ne yazdığının farkında olan, güldürürken düşündürmeyi hedefleyen, hedef kitlesini yediden yetmişe tek tek eliyle seçen bir genç kadın. yurdumuzun böyle kişilere çok ihtiyacı var. atatürk zaten medeni hukuku isviçre hukukundan aldı. bonham'ın başlık bulmakta çektiği sıkıntıları anlattığı bu hikayesine gelin hep birlikte kulak verelim.

işte benim de tek arzum günün birinde brain buddies'de çok yüksek bi skor yapıp didier gibi alemlerin damına koymak. sprite'tan acı gerçekler reklamlarında ismim görünsün, "hiçbiriniz bonham gibi olamazsınız" denilsin istiyorum. ayrıca saksıya ekilmiş çocuklar yetiştirmek gibi bi projem var, allah kısmet ederse önümüzdeki ramazan çalışmalara başlıyorum. siz de benimlen aynı kafadaysanız bi bakarsınız "neden olmasın"lar sarmış etrafımızı sevgi yayıyoruz. haha.

15 Eylül 2009 Salı

jazz for whose sake


kendi anılarım olmadığı için başkalarınınkinden çalarak yazıyorum. örneğin babaannemin evinde gülmekten katılırcasına eğlendiğim bir anımda yaklaşık dört yaşlarında olmalıyım. elimde bir balon var ve danalar gibi gülüyorum artık, öyle böyle eğlenmek değil yani. sonra benden on dört yaş büyük olan kuzenimi görüyorum ve "bonham görmesin" diye halının altına saklamaya çalışıyorum balonu. tabi bazı fizik kurallarından haberdar olmamam doğal çünkü dört yaşındayım ve saklamaya çalışırken balon patlıyor, iyice bi panik alıyor beni ama yine de feci eğleniyorum. zaten eğlencemin asıl sebebi "yakalamaca" adı verilen oyunun esaslarına dayalı. nedir? seni yakalamaması gerektiğini düşündüğün adamdan kaçarsın ve yükselen adrenalin seni güldürür falan. üstelik yakalansan da bi bok olmayacağını bilirsin ya, en fazla gıdıklarlar, o da seni daha çok güldürür işte. "oley!" bi an yani. şimdi aslında mantık silsilesi doğru çalışan okuyucunun anladığı üzere kendisinden kaçılan kuzen benim. anısını çaldığım kişi de benden on (dört) yaş küçük olan kuzenim. aslına bakarsanız iki kuzen de ne benim, ne benim kuzenim. bir de bu benim olmayan on yaş küçük kuzenim süpermarket kataloglarına bakıp nesnelerin adını sayardı bir bir, dolmalık biber görünce "dolma" demesine, dişmacunu görünce "macun" demesine çok sevinirdi aile büyükleri. sanki şarjlı el süpürgesi görünce "hayri" demesi gerekiyormuş da ismini bilemediği için "mahmut" diyormuş havası yaratır, süper eğlenirlerdi falan. hayat işte.

ekstra toplar


aslında george clooney'ye benzeyen veya benzediği öne sürülen herkes cumhurbaşkanı olabilmeli. fırsat eşitliği diye bişey var. bu eşitlik vatanın tüm sathına yayılabilmeli: karşılıklı küfredebilmeliyiz örneğin, demokrasinin gereği karşı görüşlere de özgürlük tanımaksa, karşı görüş bana küfredebilme özgürlüğüne haiz olmalı ve ben de bunu hoşgörüyle karşılayabilecek kadar demokrat olmalıyım. diğer yandan, bence siyasi gruplaşmalara isim verilirken, eğilim faşizan yönde ise "yarın öbür gün hakkımızda atıp tutmaları kolay olsun ki, biz de onları kolayca sikebilelim" mantığı devreye giriyor. "biz / onlar" ayrımını yapmalarını kolaylaştıracak isimler buluyorlar. şimdi ben "amına koduğumun partisi" desem o sinirle, alıp beni götürmeleri daha kolay, bir çağrışması muhtemel, iki küfür ve hakaret bariz bir gösterge olabilir. ancak zannederim bunu burada ifşa ve itiraf etmek çok akıllıca bir hareket olmadı. neyse artık.

welcome to the circus


hayattan hoşnutsuz adam işi yapanlar gibi, 20 yaşını geçince kendini bir bok sananlar gibi, insanları kategorileyip kendi kafalarında yaşattıkları klasmanlara göre onları puanlayanlar gibi, herkesten çok kendini değerli göstermek için çabalayıp yatağa uzandığında sümüklerini yastığa silenler gibi. değişmeyecek olduğunun farkında olduğun şeyler için çabalamaktan bıkmışsan ve odandaki 1 GB ADSL'nin kotasını yalnızca seks oyuncaklarına bakınarak dolduruyorsan bu hayat tam sana göre. birasını kapan gelsin.