30 Ağustos 2010 Pazartesi

hanson

dmmbop dışında şarkıları var mıydı, vardıysa biz neden duymadık, duyan gören haber versin. iyi çocuklardı, büyüyüp serpilmişlerdir şu an muhtemelen. "tek şarkılık ün" yazmasın rabbim hiçbir şarkıcının alnına. amin.

erkek kafasına kafam girsin



lan ne çok olmuş yazmayalı - buraları unutmuşum resmen. burs buldum, evropa'ya gittim, döndüm, ev değiştirdim, şehir değiştirdim, iş buldum, sevgili buldum ve heriften ayrılınca kuzu kuzu blogger'a döndüm sayın seyirciler. anladım ki kadının kadından başka dostu yok. ama bazı kahpe karılar da yok diil aramızda. kadınların yüzde ellisi kahpe desek, kalan yüzde elli içerisinden kendine dost çıkarma ihtimalin de yüzde elli olsa yine, bunların arasında doğal kızıl olanları da ayıralım kenara, onlar kardeşler veya akrabalar kategorisindedir muhtemelen. toplamda 100 kişilik bi grup içinde sana dost olucak veya yar olucak bi kadın bulma ihtimalin 2-3 falandır bence. herifler ise çük bakımından zengin bir güruh oldukları için her daim birbirlerini sikecek bir ortam yaratabilirler. gerek "kız meselesi" kontenjanından, gerek "para mevzusunun aramızda lafı olmaz ama..." diye başlayan kardeş türküler edebiyatından. tabii bazıları gay olup gönüllü olarak verip alıyor olabilir, orası onların özel hayatı.

ya her neyse, yeni evim çok güzel oldu hakkaten. bi ara fotoğraflarını falan çekip koyarım belki buraya. sizi de akşamüstü çaya çorbaya beklerim.

31 Aralık 2009 Perşembe

wave goodbye to 2009

çılgın partilerde fink atmadan evvel yeni yılınızı kutliyim dedim. herkesin dayanılmaz hafiflikte ve neşeli bi yıl geçirmesi, süper bi sevgili, muhteşem bi iş veya okul hayatı, ailede herkesin sağlıklı olması falan gibi dileklerim var.

26 Aralık 2009 Cumartesi

no barbie yes kitchen


karnım açken oturmaya gelen misafiri sevmiyorum. yakın zamanda başıboş evime yalnızlık giderici faktör olarak annem geldi. hoş da geldi. evi barkı topladı, üç beş kap yemek pişirdi, ortalığı sildi süpürdü, bir de ben yokken bile evden ses gelebiliyor olması güzel. fakat annem aşırı sosyal bir kadın. seviyor öyle laflasın, kaynaşsın. geleli üç gün ya oldu ya olmadı, üst kattaki teyzeyle ahbaplık kurmuş da teyzeyi kahveye çağırmış bile. ki ben bu teyzenin varlığından yirmi dakika öncesine kadar haberdar değildim. kırk yılın başı bir cumartesi akşamını anamın dizi dibinde geçireyim dedim, yemeğimi evde yerim, bir de dvd çakarım güzelinden, yanına da bira açtım mı nefis olur, anam bana portakal soyar yedirir dedim, başıma gelene bak. çıktı geldi teyze kahveye, ne yemek hazırlayan var ne "yavrum acıkmadın mı daha?" diyen. lan teyze mınakoyim senin, evine dönsene sen, çocuklar yemek bekler, ailece sefil olduk senin yüzünden. açım lan! beni ufak tefek gördün diye karamürsel sepeti mi sandın, "ay bu yemek yemez zaten fotosentezle beslense yeter, kolları söğüt dalı, parmakları çam iğnesi kalınlığında" mı dedin, yahut uzun bacaklı bir kimseyim diye barbie gibi memesi götünden büyük, baseni göğüs kafesinden daha dar bi yaratık olduğumu mu düşündün bilemiyorum teyze! fakat yemek yiyemedikçe, analı kızlı oturamadıkça internette gezinmekten libidom da yükseldi. bak artık farz oldu sabah beri anlata anlata bitiremediğin mühendis oğluna tecavüz etmek. hem mavi de gözlüymüş, uyum içinde gezeriz artık, underworld'deki viktor gibi bebelerimiz olur! ben bu kadar fanteziyi yazıyorum fakat teyze hala civardaki kiralık ev fiyatlarından bahsederek içimi yiyor! sayende hem karnım aç, hem gözüm gönlüm teyze! o içimdeki black metalci barbie'nin kafası sana, ken'i bana girsin istiyorum! siktir git artık!

22 Aralık 2009 Salı

kahpe iphone, göt blog


uzunca bi ara verdim yazmaya ancak mevzu "ah çok yoğunum timetable'ım olmayan beynimi sikiyor" havalarımdan kaynaklı değil. gezdim tozdum geldim arkadaşlar. bu üçlemenin hemen arkasından aklımıza gelen "veni vidi vici" sözüyle rahmetli jül sezar'ı anıyor, "aldım verdim ben seni yendim" şeklinde seyreden takıma adam seçmecelerimizi de yad etmeden geçmiyoruz.

izmir, eskişehir, istanbul şeklinde hipotenüs uzunluğu belirsiz bir üçgen çizdim ortalıklarda yokken. her şey güzeldi, ahbap, dost, akraba falan derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım gibi, internet bağımlısı olmadığımı da kendime ispat ettim. örneğin ıssız adaya düşsem "ah cep telefonum olsaydı" derim tabi normal bi insan olarak ancak yanımda sayid gibi haberleşmeyi dumandan skype seviyesine altmış saniyede getirebilecek bir kimse olsa buna da "hayır" demem, neden diyeyim? internetten bağımsız yaşayabiliyorum manasında yani. misal twitter denen şeye üye olmama rağmen bir tek tweet'imi bulamazsınız. neden? çünkü ben öyle sms çek adamı değilim. dolayısıyla da öyle sınırlı sayıda karakterle yapamam. mizacıma ters bi kere. karakteri sınırlı olan her şeye kılım. "aşkım ben yatıyorum" mesajı atan, sıçmaya gitse sevgilisine rapor eden karılara da ayrıca kılım. bir de elinden iphone'unu düşürmeyen kokoşlar var ki kendilerinin IQ şelalesi olduğuna bu seyahatlerde ziyadesiyle kanaat getirdim. (şelale: içinden suların fışkırdığı fakat pratikte hiçbir fayda sağlamayan doğal olaylar bütünü.) thomas edison'dan bu yana geliştirilmiş hiçbir cihazı bir erkek yardımı olmadan kullanamayan bu kadınlara iphone hediye eden zihniyetin de amına koyim. hediye edildiğini varsayıyorum çünkü kendileri iphone alabilecek imkan ve kabiliyette değiller: onca fonksiyona sahip karmaşık görünümlü ve pahada ağır bir şeyi kullanamayacaksan alma - aldırtma! ha zaten bir apple ürünü ne kadar karmaşık olabilir, gerizekalı amerikan toplumuna hitap etmek üzere piyasaya sürülüyorlar neticede! bunu da bana iphone alan olmadı diye kıskandığımdan söylemiyorum, sadece iphone'ları bozulursa kendileri tamir edemezler diye üzüldüğümden söylüyorum.

tespitlerim bu kadarla sınırlı değil tabii. ben yokken blog camiasındaki kendi çapında pasta ünlüler twitter'daki gerçek ünlülerin seviyesine erişmişler - yok efendim 1517 tane (ridaniye) follower yapmalar, yok birbirlerine bloglardan laf atmalar, karılara ince ince yazmalar, heriflere gösterip vermemeler - n'oluyor olm? blog camiası resmen göt olmuş. müge anlı'ya "öküz gibisin" diyen seda sayan'dan farkımız kalmamış! iki dakika ortadan kaybolalım belki bi kısmet çıkar dedik, anında satmışsınız, benim buraları boşlamışsınız! derhal yılbaşı hediyesi olarak levi's'ın çıkarttığı asker künyesi şeklindeki dijital saatten hediye etmezseniz ve sene sonuna kadar en az 85 follower görmezsem fena küserim. valla bozulursa kendim tamir edicem, söz.

son dakka golü: brittany murphy de ölmüş ya. hayat ne tuhaf vapurlar filan.

20 Ekim 2009 Salı

sanat için memelerini açan rahibe


hayır başlıktaki kadın ben diilim. ancak maymun iştahım bu kez de beni resim aşkına yöneltti ve resimdeki teyzeyi karakalem çalışmak istencindeyim. gerçi bi kalemim olsa başka türlü çalışabilirdim ama kırtasiyede satılanlarla idare edicez artık. evet, bu kez de sanat uğruna domaldım arkadaşlar. evet evet yaptım bunu. kendimi kurban edeceğim yeni kabileler arayışında, camiadan sürgün edilmiş bir küçük iskender havasındayım. sayko komşular silsilesiyle deneyimlediğim küçük çaplı maceraperest arayışlardan sonra, kendimi sanata adamış bulunuyorum ve okulun açtığı resim kursunun da ilk toplantısı bugündü. sosyalleşme çabalarım ergenlikteki "babam gömleği giyen salaş kız" ekolünün örneklerinden olmam nedeniyle biraz geç kalmış olabilir, ve fakat kurstaki tipler kadar vahim sayılmam. örneğin bonus kafalı neşe abidesi hatun ve yanındaki birdirbir oynamaya müsait yavşaklıktaki herif gibi olsam kendimi atakule'den atardım muhtemelen. bunlar fen edebiyat fakültesindenlermiş. yarın öbür gün büyüyüp laboratuarlara kapansalar deney fareleri olsun, cıva olsun her türlü canlı ve doğal kaynağın kendilerinden koşarak uzaklaşacağına eminim. kolu dövmeli olup sırtına kokoş yeleği (sırtı dantelli) giyen gotik karı ise ingilizce öğretmeniymiş fakat ben öğrencisi olsam onu sallamazdım. okulun emekli hocalarından botoks mucizesi teyzeler de var aralarda. bunların yavruları amerikalarda eğitimler almışlar, kendileri de diplomat kocayla gezmekten sıkılıp kendilerini el emeğine göz nuruna vermişler. gossip girl episode 1782 kıvamında çocuklarla uğraş uğraş nereye kadar tabi. bu arada hocalar da okulun eski güzel sanatlar mezunlarındanmış. genç bi karı - koca bunlar. yalnız toplantının yapılacağı salona girince ortamdaki gerginlikten anladığım kadarıyla dün gece sevişememişler veya adam kadını aldatıyo. öyle bi ifade sezdim suratlarında. nereye gitsem peşimi bırakmayan antisosyal duruşum yine beni sosyalleşilmesi tehlikeli sonuçlar doğuracak bi ortama itti arkadaşlar. daha sonraki postları geciktirirsem kabız olduğumdan olmayacak bu, bunu bilin. ya yediğim bişi dokunmuştur veya çevre kurbanı genç kız olarak üçüncü sayfadayımdır. hakkınızı helal edin.

13 Ekim 2009 Salı

türbanlı kız fantezisi


sırf yalnızlıktan sıkıldığım için mahalledeki insanlarla konuşmaya başlamayı düşünüyorum. daha evvel komşuluk ilişkileri namına bir adım atmışlığım olmasa da, karşı penceredeki iri memeli kadının pakize suda'ya benzediğini farkedip fantastik düşüncelere daldım. meşhur olmamı sağlayabilir. ayrıca hemen yakınındaki yağız delikanlı da "ezel" adlı "garez" kıvamlı dizide kenan imirzalıoğlu'nun evrimleşmemiş halini oynayan bebeye benzemiyor değil. üstelik de geçen gün bakkaldan sigara ve tonik almış eve dönüyordum ki karşılaştık kendisiylen; gülümsedi, selam verdi. mahalledeki her kıza gülümsüyo olma ihtimaline karşı havamı bozmadan kafamla karşılık verdim ancak şimdilik kafa atmak veya kafamı göğsüne yaslamak gibi uç sevdalarda olmamayı yeğliyorum. pakize suda teyzeyle ise daha sıcak ilişkilere girebilir, gençliğinde pamela anderson'dan çaktığı kıyafetleri felan varsa onları ödünç alıp yağız delikanlıyla samimiyeti artırdığım vakit kullanabilirim. belki bana esra erol'la izdivaç kıvamında öğütler bile verir. bir cami dolusu türbanlı kızın oturduğu eve ise pek uğramayı düşünmüyorum zira her akşam kapının önüne koydukları çöplerden mikrop saçtıkları düşünülürse evin içinin umumi heladan farkı olmadığı kanaatindeyim. ancak pakize suda teyzeyle bu kızları bi şekilde tanıştırabilirsem bambaşka kombinezonlar (kombinasyon manasında ve değil) çıkabilir ortaya - ki bu da seyirlik olur, sıkıcı akşamlar şenlenir a dostlar.