29 Eylül 2009 Salı

belts up!

benim olsun mu dedirten converse #3

per yngve ohlin


ah be yavrum insan kendini şu kılığa niye sokar, hadi soktun, "dead" diye nickname alıp kendi kaderine kendi elinle sıçmanın alemi neydi? 1991'de 22 yaşındayken cörttenek intihar edersin; sonuç: dağılan beynin albüm kapağı olur. ha gerçi o albüm arkadaşlarına ayrıca kapak olur da neyse. rahmet okuyoruz pagan usülü.

28 Eylül 2009 Pazartesi

superhero arrested?



içimde bi süper kahraman olduğuna inanıyorum ben. hatta bütün blog yazarlarının içlerinde birer süper kahraman olduğuna inanmakla kalmayıp bazen bu adamların gizli kimliklerle yazan ünlü kişiler olduğunu düşünüp heyecanlanıyorum. tabi bir stephen hawking'in blog yazıp, ne bileyim "erkekler mi daha zeki, kadınlar mı ahah" diye başlık atmasını filan beklemiyorum ya da içimdeki peter parker'ın charlie brown talihsizliğinde bir moron olmadığını da biliyorum. da işte böyle inceden sıradışı takılan ve reina yerine - misal - mojo'da felan takılan adamların yazıp yazıp bloglardan karı düşürdüğü hissine kapılmıyor değilim yer yer. hatta demin düşündüm de, beni izleyen adamlardan biri meşhurmuş da böyle beni keşfediyormuş, "allam ne kadar vakit kaybetmişiz, genç yeteneklere şans verelim" diye haykırarak reklam ajanslarına felan koşuyormuş. nası heyecanlandım anlatamam. hii düşünsene, çillerimle meşhur olan bi reklam kızı olurmuşum ben veya çok güzel yazıyorum diye kafadan pulitzer'e aday felan. olanlar nası oluyo beaaabi. tamam o kadar değilse de 5N1K'ya filan konuk olurum, nedir ki. bak mesela asethuan'dan şüpheliyim, bence o aslında hafiften sakallı, boynunda fuları, elinde piposuyla gezen vincent price'ın çağdaş bi yorumu diye nitelendirebileceğimiz bi arkadaş. tutku moruğu diye bi abimiz var bi de, bi milyon tane sitesi olup kaç tanesinden hangilerine link var belli olmayan, zaman zaman da iddialı yorumlarıyla göz dolduran bi abi. onun da söylemleri bi atilla atalay havasında gibi veya karl marx sakalı ve bira göbeğiyle nevizade'de atıp tutan çizer abilerden olabilir. fakat ben en çok TC kimlikli şahıstan çekiniyorum. tecavüzcü coşkun mudur, devlet baba mıdır, bir bbg hissi veriyor bana. gavurlar "big brother is watching you" diyor ya, o şekil. zaten TC private photo diyip görünmezlik spreyi sıkmış, blogu desen var mı bilmiyoruz. yetkililerden açıklama bekliyorum ben. hayır korkuyorum genç yaşta başıma bi iş gelicek, meşhur olucam derken kötü yola düşer miyim, nuri alço blog yazarı olabilir mi, bi pastaya kaç çilek sığar gibi sorularla kafam allak bullak. napıciiz izzet, yer gök etiyopyalı ruh halindeyim. bu sorularım cevaplanana kadar huzur yok bana. yok.

bayram değil, seyran değil


benim olsun mu dedirten converse #2

not: ölüm yıldönümü değil, doğumgünü değil, hiçbişey değil. nerden esti bilmiyorum fakat kurt cobain tribute bir çift converse de fena olmaz eski grunge günlerin hatrına.

kurt cobain


intihar eden her adamın / kadının ardından karısını / kocasını suçlamak bir gelenektir ve ben buna karşıyım; fakat courtney love kahpesi de yidi koç gibi kurt cobain'in ciğerini be. kesin yimiştir veya. 27 yaşında ölme ekolünün önemli isimlerindendi rahmetli. bi başkaydı canım.

27 Eylül 2009 Pazar

bul beni, buldum seni


benim olsun mu dedirten converse #1

26 Eylül 2009 Cumartesi

river phoenix


23 yaşındayken viper room adlı barda (ki johnny depp'in barı olur) bok yoluna giden rahmetli river phoenix, 90'ların tamamını görseydi depp'ten daha meşhur bir yıldız olabilir miydi acaba?

25 Eylül 2009 Cuma

cosmo kadını: aşk mı seks mi?


ben çocukken aşkla seksin aynı şey olduğunu sandım bi müddet. sonra öpüşmesi bol bi filmde "ah riçırd aşkla seksi birbirine karıştırmayalım lütfen!" diye şuh kahkahalar atan kadın, hayatımın şokunu yaşattı bana. halen bu konuda kafam biraz karışıktır nitekim. misal, "aşkın birey üzerindeki etkisi mi daha yoğundur, seksin mi?" deseler cevap veremem. fakat bugün bunları tartışmakta olan bir kız grubuyla aynı dolmuşta seyahat etmenin bilincine varmış bulunuyorum. hayırlı olsun. kız grubuna da bak sen dolmuşta neler tartışıyo. gerçi seslerini alçaltmayı akıl etmiş liseli yavrularımızdı bunlar, ancak ben kulağı keskin bi abla olduğumdan ve hemen önde oturduğumdan bütün olayı dinledim. ancak bi skim anlamadım arkadaşlar. ya insan fizyolojisi biz büyüyene kadar değişmiş ya da kızlarımız secret yöntemiyle cosmogirl gibi dergilere baka baka oldurmuşlar kendilerini. bunlar tabi benim bilinç seviyemin üstünde.

bi kere zaten birey dediğimiz kavramla alakalı bazı sorunlarım var benim. mesela bireysel ısınmaya olan inancını hepimize ispatlama gayesindeki apartman yöneticimiz gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farklarının yüksek olduğu coğrafi bilgiden habersiz, "kalorifer yerine hırka, kahrolsun merkezi ısıtmalı apartman mentalitesi" diyerek eli zkinde geziyor. bu durum, gerek havanın "ankaralılara yazdan kalma günler yaşatan" duruşu olsun, gerek aşk ve/veya seksin yardımıyla olsun, dışarıda feci ısınmış olan bireylerin eve gelip terli terli soğuk su içmelerine, daha sonra da buz gibi sarı odalarda oturarak bireysel hüzünlerini yaşamalarına, sabaha kadar aşksız yataklarında götü donan aynı bireylerinse osurmadan ısınamamalarına ve dolayısıyla toplu griplere yol açmaktadır.

ayrıca aynı durum, saba tümer gibi amele çavuşluğu yapan spiker arkadaşların domuz gribi gibi (gibi diyorum bak yanlış olmasın) olmalarına, şiştikçe şişmelerine sebebiyet vermektedir. harbiden nolmuş lan o kadına, geçen birinin blogunda gördüm de. hayır bi de severdim ben o karıyı, winona ryder'a benzetirdim inceden. ve fakat davut güloğlu'yla sevişmiş bi insanın johnny depp'le sevişmiş bi insandan farkının olacağı muhakkak. üstelik de winona hırsızlık yaparken yakalandı. saba tümer'in bişey yaparken yakalandığını sanmıyorum. en fazla bişey yapıyo süsü vermiştir. magazin karısı diy mi işte, yapmıştır kesin. bu arada magazin karısı falan ama, iclal aydın'ı ayrı tutarım hepsinden. kendisinin lafını, sözünü, kitabını, programını filan (küfredicem gibi oldu ama) bilmem, takip etmem ama taş gibi karıymış abi, yazın alaçatı'da kokoş mekanlardan birinde gördüm. ha derseniz ki, "sen ne arıyodun orda?" işte o an aşkın ve seksin birey üzerindeki yoğun etkisi derim, başka da bişey demem. inanıyorum ki hayatının erkeğini görünce yanaklarına al basan bir hanım evladı değilsen, senin de birey olarak aşka, sekse verdiğin reaksiyonlar alkolün etkisiyle düşürülen omuz dekoltesi, gülerken bir bacağı dizden kırıp ayakkabı topuğunu herkeslere gösterme, gülme bitişinde kafayı öne doğru kaykılıyor havası vererek herifin göğsüne doğru ittirme şeklinde olacaktır. bunları henüz yapmamış bir karıysan henüz karı değilsindir. sana bunlar yapılmadıysa daha herif olmamışsındır, senin aşkla seksle ne işin olur zaten okullar açıldı bak.

22 Eylül 2009 Salı

blogger sorunu


her şeyden birazın olduğu ama hiçbi şeyin tam olmadığı güzel yurdumuzda blogger nerdeyse bi haftadır ebemizi skti sevgili arkadaşlar. ben tabi burda blogger'da bulmuyorum suçu. bence onu yetiştiren anası babası blogger'dan daha suçlu. ama üzülmüyoruz. open dns'in sorunu çözdüğü bilimsel deneylerle kanıtlandı. daha önce verilen başka dns sunucularının bi boka yaramadığı, ancak şu anda bakıyor olmanız gereken resimdeki sunucunun on numara olduğu ispatlandı işte. yukarıda gördüğünüz resim ve benim buraya şakkır şakkır yazabiliyo olmam her şeyi açıklıyo. isviçreli bilimadamlarının da damına koyim. iki satır google search'ten ibaretmiş bütün mesele meğer.

ampul pipiler

olay basit. sigara içiyorum, içerken de pencereden dışarı bakıyorum. hep yaptığım bişeydir, dün de yaptım, bugün de, yine olsa yine yaparım. bunu yaparken karşı penceredeki yağız delikanlıyı kesmek, üst kattaki iri memeli kadını soyunurken görmek gibi bi maksadım da yok. efendice mutfak balkonunda durmuş sigara içiyorum. ayrıca yalan da söylemiyorum, mutfak balkonu pimapenle kapatılmış, dolayısıyla da bi penceresi var. neyse pencereydi, balkondu polemiğine girmek istemiyorum burda. dün işte, tam ben sigara içerken gökyüzünde tanımlanamayan bi nesne gördüm. vallahi de gördüm. böyle ucunda küçük bi ışığı olan, dikdörtgenle üçgen prizma arası bi şekli var filan. tam anlatamadım ama işte zaten onu tanımlanamayan nesne yapan şey de bu ya. fakat inceden pipiye de benziyor. "lan yanılıyo muyum acaba? daha evvel böyle bi pipi görmüş müydüm?" falan derken, birden gözlerimde bi ışık yandı söndü. zengin olabilirdim! herkese haber verebilir, daha da önemlisi gazetecileri felan çağırabilirdim. resmini çekmekle çekmemek arasında gidip gelirken olayın sevinciyle koşup herkeslerin ziline basmak, hem "bu gezegenimizin başına gelen en güzel şey" diye haykırmak hem de bu vesileyle bayramlarını kutlamak istedim. belki halimi gören yaşlı amcalar bayram harçlığı bile verirdi. düşünsene, televizyonlara filan çıkabilir, paranın damına koyabilir, hem zengin hem ünlü olabilirdim. bi an kendimi ufo araştırmaları belgeseli çekerek "en iyi yabancı film" ödülü aldığım oscar törenlerindeki konuşmamda hayal ettim. "ay ne giyerim acaba?" diyordum ki tam o anda, yolu aydınlatma amacıyla konmuş o lanet olası elektrik direği gündeme geldi. aslında gündem falan yalan, direk gözüme geldi abi. evet, karanlıkta gövdesini göremediğim, halbuki önümde dikilmekte olan beş metrelik elektrik direği, işlevini yerine getirmeye başlamıştı. işte o an anladım ki, gördüğüm şey bi gökcismi felan değil. pipi de değil. bildiğin lamba ulan! "vay mnakoyim, memlekette ne düzgün çalışıyo ki, bu çalışsın" dedim. zaten memleketteki pipilerin de çoğu çalışmıyordu ki her yerde "boyu mu işlevi mi?" sorusuyla mücadele eden bir sürü haydar dümen vardı. bilimsel keşif heyecanım bi yana, esas zengin olma hayalim orda bitti ya, o an bütün pipilerden soğudum. uzay desen zaten anlamıyorum ki sevsem. üstelik harçlık da toplayamamıştım. canım sıkıldı tabi. fakat olay orda bitmedi. bugün yine aynı pozisyonda, aynı yerde sigara içip dün başıma gelen olayı düşünürken, bu kez yanmakta olan aynı lamba sönüverdi. aynı lamba. söndü ulan! ama tam da sönmedi böyle. "gel beni gökcismi zannet" diyerek baktı bana manalı manalı. beş dakka sonra gelip orda sigara içiyo olsam, yine beni kandırcak itooluit. işte erkekler de böyledir sevgili kızlar, sen onu bütün azametiyle karşında duran bi ufo zannedersin, o ise 60'lık ampuldür, gece yatarken başucunda dursa ne durmasa ne. eğer yeterince salaksan ya da yanlış zamanda yanlış yerdeysen seni iki kere kandırabilir. kanmayın. hem zaten ortalık yeterince aydınlıksa bi ampule neden ihtiyacın olsun ki. kahrolsun edison. kahrolsun pipi görünümlü gökcisimleri.

19 Eylül 2009 Cumartesi

lost 6. sezon'da neler olacak?

hah. ben de tam bu noktadayım. bence jack'in de artık "fixing things" modundan çıkması ve "we have to go back kate" seviyesine gelmesi gerekiyor. ayrıca beş karış sakal, salya sümük ağlayan çekirdek gibi gözler de, o ilk sezondaki pratik zekalı, pozitif bilime inanan, asil doktor imajına sıçtı. işte sırf bu yüzden bile olabilir, bugün çok gerginim. yapmam gereken bir dolu iş var, bense burda oturmuş treasuremania'da aztek pelerini buldum diye sevinip eğleniyorum. hoş, eğleniyorum da denemez, vakit öldürüyorum sadece. çay veya kahve içersem daha da gerilirmişim gibi bir hisse kapılıyor olmasam kalkıp kettle'a su koyucam. aslında ona da üşeniyorum. kendi kendine su koyan kettle yapılsa ne güzel olur. yapılsın. hoşlandığın çocuğa kendi kendine açılan kalp nakli de artık tıp literatüründe yerini alsın. "2012 ile birlikte dünyanın sonu gelecek" mavalını habire empoze edenler acaba dünyanın tek hakimi (he-man gibi) olabilmek için verilen mücadelede şimdiden saf tutmuş birtakım gizli düşmanlar olabilir mi? olabilirse kamuoyu bu hususta bilinçlendirilsin. "ben tanrıya inanmıyorum ama bi güç var" cümlesini kuran herkes tahtaya 101, yo yo tam 108 kere "bir daha bu eşşekliği yaparsam kutup ayıları zksin beni" yazmakla cezalandırılsın. dünya barışını tehlikeye atan herkes, masturbasyon yaparken ebeveyne yakalanan çocuk utancını 24 saat yaşasın.

kadın blogları


envai çeşit karı her konuda fikir beyan eder oldu. meydanı boş bulan geliyor. diceksin ki "sen ne skime konuşuyosun dünkü bok?" ben dünkü bok değilim, dünkü bok anandır. neyse. hemen medyatik bi giriş yapalım. "aşk acısı çeken kadınlar daha mı iyi blog yazıyor?" bilmiyorum, lan ne biliyim. fakat şahsi fikrimi soracak olursanız aşk acısı çekip bunu aslanlar gibi bloguna yazabilen kadınları takdir ediyorum. aşk acısı çekip bunu iş toplantısında osuruğunu bastırmaya çalışır gibi saklamaya çalışan, makaraya kikiriye vurup sonra oyuncak ayısına sarılıp ağlayan kahpe kadınlardan hoşlanmıyorum. "komik kadın", "gülse birsel kadın", "partigörl" , "paris hilton" filan havalarında bi karakter yaratıp kendilerini bunun etrafında döndüre döndüre pazarlayan karılara kılım abi. sorsan "ıyş hiç de sevmem o karıyı" diye bok atarlar bilinen bütün komik veya selebriti kadınlara. bir de belirli gün ve haftalar üzerine yazı yazan ve doğan medya anlayışının ekmeğine yağ süren, ilkokul üç hayat bilgisi kitabı tadındaki blogculardan hoşlanmıyorum. kendi doğumgünü partisinin ya da 23 nisan'da atatürk'ün çocuklarla çekilmiş fotoğraflarından prim yapmaya çalışanlar gizli ibnedir bence. ayrıca kedi, köpek, bebek gibi sevgi nesnesi mefhumların resimlerini koyup "allaam ne kdr tatLıııı, yrm bn bnu :D" yazanlar da blog yazdıklarını sanıyolarsa, çok afedersin götümü yesinler. okumayalım lan bunları. ceza olsun. emocanlara ve ikoncanlara bi dur diyelim artık. evlerinin altına valmara filan yerleştirelim. "mck cnm bnm ay lav yu yhaa" yazan herkesi filistin askısında yirmi beş saat tutalım. ha bir de "şahsi fikrini sormadık ki" sikkoluğunu yapacak adam bir daha gelmesin buralara. görmiyim.

18 Eylül 2009 Cuma

iftar kafası


yukarıda gördüğünüz herif hayvanadam manifestosu uyarınca "böyle koca olmaz olsun" diye taglendi facebookta. aynı hayvanadamın bağlı olduğu bi grup var. bunlar şunlardır: üniversitenin ingilizcesini c ile, hatta ü ile yazan bi topluluk var ya, bence onlar bi web adresi filan verirken "ı yerine i yazıyosun" diye hatırlatmada bulunan teyzelerin çocukları. aslında teyzelerin daktilodan bilgisayara geçiş aşamasını çocukları vasıtasıylan tamamladıklarını göz önüne alırsak, ingilizce menü yazarken umlaut (yani tepesi iki noktalı harfler oluyo bunlar, benim kelime bilgim hepinizinkini döver taam mı?) harflerden faydalananlar bu teyzelerin çocukları diil de yeğenleri filan olabilir - belki de hiçbi alakaları yoktur. isviçreli bilimadamları, ki ben bi tane tanıyorum, bu konuda neler demiş bi bakalım.

didier camenzind (29): bonham ne yazdığının farkında olan, güldürürken düşündürmeyi hedefleyen, hedef kitlesini yediden yetmişe tek tek eliyle seçen bir genç kadın. yurdumuzun böyle kişilere çok ihtiyacı var. atatürk zaten medeni hukuku isviçre hukukundan aldı. bonham'ın başlık bulmakta çektiği sıkıntıları anlattığı bu hikayesine gelin hep birlikte kulak verelim.

işte benim de tek arzum günün birinde brain buddies'de çok yüksek bi skor yapıp didier gibi alemlerin damına koymak. sprite'tan acı gerçekler reklamlarında ismim görünsün, "hiçbiriniz bonham gibi olamazsınız" denilsin istiyorum. ayrıca saksıya ekilmiş çocuklar yetiştirmek gibi bi projem var, allah kısmet ederse önümüzdeki ramazan çalışmalara başlıyorum. siz de benimlen aynı kafadaysanız bi bakarsınız "neden olmasın"lar sarmış etrafımızı sevgi yayıyoruz. haha.

15 Eylül 2009 Salı

jazz for whose sake


kendi anılarım olmadığı için başkalarınınkinden çalarak yazıyorum. örneğin babaannemin evinde gülmekten katılırcasına eğlendiğim bir anımda yaklaşık dört yaşlarında olmalıyım. elimde bir balon var ve danalar gibi gülüyorum artık, öyle böyle eğlenmek değil yani. sonra benden on dört yaş büyük olan kuzenimi görüyorum ve "bonham görmesin" diye halının altına saklamaya çalışıyorum balonu. tabi bazı fizik kurallarından haberdar olmamam doğal çünkü dört yaşındayım ve saklamaya çalışırken balon patlıyor, iyice bi panik alıyor beni ama yine de feci eğleniyorum. zaten eğlencemin asıl sebebi "yakalamaca" adı verilen oyunun esaslarına dayalı. nedir? seni yakalamaması gerektiğini düşündüğün adamdan kaçarsın ve yükselen adrenalin seni güldürür falan. üstelik yakalansan da bi bok olmayacağını bilirsin ya, en fazla gıdıklarlar, o da seni daha çok güldürür işte. "oley!" bi an yani. şimdi aslında mantık silsilesi doğru çalışan okuyucunun anladığı üzere kendisinden kaçılan kuzen benim. anısını çaldığım kişi de benden on (dört) yaş küçük olan kuzenim. aslına bakarsanız iki kuzen de ne benim, ne benim kuzenim. bir de bu benim olmayan on yaş küçük kuzenim süpermarket kataloglarına bakıp nesnelerin adını sayardı bir bir, dolmalık biber görünce "dolma" demesine, dişmacunu görünce "macun" demesine çok sevinirdi aile büyükleri. sanki şarjlı el süpürgesi görünce "hayri" demesi gerekiyormuş da ismini bilemediği için "mahmut" diyormuş havası yaratır, süper eğlenirlerdi falan. hayat işte.

ekstra toplar


aslında george clooney'ye benzeyen veya benzediği öne sürülen herkes cumhurbaşkanı olabilmeli. fırsat eşitliği diye bişey var. bu eşitlik vatanın tüm sathına yayılabilmeli: karşılıklı küfredebilmeliyiz örneğin, demokrasinin gereği karşı görüşlere de özgürlük tanımaksa, karşı görüş bana küfredebilme özgürlüğüne haiz olmalı ve ben de bunu hoşgörüyle karşılayabilecek kadar demokrat olmalıyım. diğer yandan, bence siyasi gruplaşmalara isim verilirken, eğilim faşizan yönde ise "yarın öbür gün hakkımızda atıp tutmaları kolay olsun ki, biz de onları kolayca sikebilelim" mantığı devreye giriyor. "biz / onlar" ayrımını yapmalarını kolaylaştıracak isimler buluyorlar. şimdi ben "amına koduğumun partisi" desem o sinirle, alıp beni götürmeleri daha kolay, bir çağrışması muhtemel, iki küfür ve hakaret bariz bir gösterge olabilir. ancak zannederim bunu burada ifşa ve itiraf etmek çok akıllıca bir hareket olmadı. neyse artık.

welcome to the circus


hayattan hoşnutsuz adam işi yapanlar gibi, 20 yaşını geçince kendini bir bok sananlar gibi, insanları kategorileyip kendi kafalarında yaşattıkları klasmanlara göre onları puanlayanlar gibi, herkesten çok kendini değerli göstermek için çabalayıp yatağa uzandığında sümüklerini yastığa silenler gibi. değişmeyecek olduğunun farkında olduğun şeyler için çabalamaktan bıkmışsan ve odandaki 1 GB ADSL'nin kotasını yalnızca seks oyuncaklarına bakınarak dolduruyorsan bu hayat tam sana göre. birasını kapan gelsin.